Neden olmuyor tanrım? Yaşamayı neden beceremiyorum.
Şimdi belki kızacaksın tanrım ama Amerikan kolej liginin en
gözde basketbolcusu olamadan, amigo kızların lideriyle 3 aylık kavgalı dövüşlü
aşk yaşayamadan, o kızı, okulun en asosyal ama aslında en düzgün elemanlarından birine
kaptıramadan yaşlandık gitti affedersin. Şimdi afedersin tanrım ama bu hadi
sonsuzluğunu geçtiğim 15 milyar yıllık evrende neredeyse 35'ime geldim ve belki
bilmiyorsundur ama 35 yaş bu evrende gençliğin elden gitmesi anlamına geliyor. 35
denilince bir ömür artık eksiye doğru gidiyor. Hani eskiyi çok da bilemiyorum ama günümüzde 35'ine yaklaşmak erkekleri bakkalda arkalarında sıra bekleyen çocuklar için amcalığa terfi ettirebiliyor. Ve ben bana amca diyen tüm çocukları, onların geleceğe dair tüm umutlarını dirseğinden kesip dilendirmeyi düşünüyorum. Öyle deme tanrım, bu işte iyi para var.
Ki beni bilirsin güzel tanrım, hadi senin gül hatırına
basketbolu geçtim, o saçma Amerikan Futbolunda lisenin en salak ama en güçlü
elemanı olmayı da kabullenebilirdim, basketçi olmasam da olurdu. Hani bunu
dememin sebebi şu ki mutlak-i kadir tanrım, mutluluk bazen ve hatta gerçekten
çoğu zaman bilmemenin tam da içinde yer alıyor.. İşte o salak Amerikan futbolcusu
var ya tanrım, işte o senin şu evrende yarattığın en mutlu varlık. Sen nirvanaya
onda ulaşmışsın tanrım.
Yaşanacak birçok hayat vardı tanrım ve sen bana şu ankini
layık gördün. Bilmem, belki de olması gereken buydu ama, insan, adı üstünde
işte, insan düşünmeden de edemiyor tanrım. Ne bileyim, küçük ve şirin kahve dükkanından
kahvemi alıp o gökdelenlerdeki sıkıcı işime gitmeye bile razıydım hani. O şirin
kahve dükkanında çalışan, tatlı hayalleri olan, küçük bir kasabadan New York’a
gelmiş ve hayatının erkeği tarafından keşfedilmeyi bekleyen yaşam dolu bir
Mary’ye aşık olabilirdim ne bileyim.
Hani başta anlamazdık birbirimizi. Mary acılar
çekerdi. 72 milyon yıldır kasabada yaşayan annesini arar biraz dertleşirdi. Annesi,
bir zamanlar tam bir kazma olan ama yıllar geçtikçe, kıçındaki kılların
kadayıflara dönüştüğü derecede Hulusi Kentmenliğe terfi eden babasından örnekler
vererek içini rahatlatırdı Mary’nin. Baban da öküzdü Mary. Ama sabret, 63
yaşını geçince her erkek çok tatlı oluyor. Evet evet, kalkmadığı için, evet, 63
yaş.. zaten bir erkek ancak 63 yaşından sonra hayat arkadaşındır Mary. Onun
öncesindeki bir erkekle her sabah yediğin corn flakes arasındaki tek fark
erkeğin sindirim sitemine anal seks harici pek bir faydasının olmayışıdır. Ahahahaha.
İlahi Mary, tabi ki espri yapıyorum. Babanla öyle bir şey yapmadık. Şakacı seni.
Ya da ne bileyim tanrım, hani belki sen kendi katında Şiiliği
tam kabul etmiyorsundur, bilemiyorum, e tabi ben sünni bir toplumda yaşadığım
için Şiilik hep tukaka şeyapıldı bize. Ama eğer öyle bir şey yoksa, sen şiileri
de şahsen bizzat bilerek ve isteyerek ve hatta severek… e tabi bir tanrı kendi
yarattığını sevmez mi.. sever tabi.. kocaman tanrı o..
ne diyordum, yok şiiler de senin gözünde ne bileyim mesela
bir ışid sakallıları kadar değerliyse o zaman hem onlar hem de senin bulunduğun
kat adına özür diliyorum tanrım. Özür dilemek
erdemmiş tanrım. Eğer öyleyse cennette bana da ufak bir çay bahçesi.. tanrım
ben çay bahçelerini çok seviyorum… beni mesela şu an bıraksalar bir çay
bahçesine… ama yok, ben zaten boka
batmış bir günahkarsam zaten.. Umarım beni sonsuz yıl yakmazsın.
Zaten ben 35 yılı zor geçirdim tanrım, e sen şahitsin... Gerçekten sonsuz yıl işkenceye
dayanamam.
… uzatmayayım. Mesela
İran’da bir motorsiklet tamircisi olsaydım. Üniversitede bir öğretim görevlisi
de değil aman. Çünkü genelde bol ödüllü iran filmlerinde bir şeylerin acısını
çekenler hep de irana göre düşündüğümüzde oranın üst tabakası olanlar oluyor. Ama
zaten sen şahsen çok iyi biliyorsun ki Türkiye’de öğretim görevlisi olmak çok
önemli bir şey değil. Ama İran’da önemli. Acıları da hep onlar çekiyor. Peki ya
motorsiklet tamircisi. Hem şiisin, tanrım bile kabul etmemiş seni, öyle diyor
sünniler, hem irandasın, bildiğin despotizmin sözlük anlamı, ki gerçi bizim
türkiye de o yola giriyor, o yüzden kendini yalnız hissetme, hem de motosiklet
tamircisisin… Olm ben sana daha ne diyeyim.. Şirk mi koştun tanrıma da bu hale
geldin.. tuvalete ekmekle mi girdin.. töbe.
Çok uzatmıyorum di mi tanrım. İnan bu sohbet havası hep seni
çok sevişimden ileri geliyor. Ama sen zaten olmuş ve olacak olan her şeyi zaten
tanrı olduğun için bildiğinden, içinde hepsini yaşadığından, bundan 1 katrilyon
yıl sonrasını bile zaten yaşamış da bitirmiş olduğundan… ya bu arada sıkıcı
değil mi peki tanrım? Olan ve olacak olan her şeyi zaten 1 milisaniye
içerisinde deneyimliyorsun. Çünkü tanrısın. Her şeyi biliyorsun.. ama konumuz
sen değil ki tanrım. Şu aciz kulun.
Mesela neden aborjin olmadım tanrım? Neden Meksika bozkırlarında
bir şaman olmadım mesela? Doğayı, yeşili, canlıları bu kadar sevmeme rağmen,
inan bir dereotunu yerken bile o dereotundan özür dileyecek haldeyken beni
neden Mecidiyeköy’ün bu beton ve motorize keşmekeşliğine terk ettin tanrım? Beni
neden bu camdan bakınca gördüğüm yosunlu griliğe, beni neden bu kapıdan çıkınca daldığım et yığınına… Beni niye terk ettin tanrım? Eli,
eli lama sabakhtani? Lama lama dali tabakhtani?
Neden beni tanrılar çıldırmış olmalı filmindeki velet gibi
bir cip izini yılan izi sanıp 27bin metre peşinden koşturacak kadar tabula rasa… neden beni bir boş tahta değil de
tabula rasa tabular asa, tabu la… anla..
Beni neden sibirya’da neredeyse sonsuz kar yığının arasında
varlığını sorgulayan bir yakutistanlı değil de…
peki beni neden yarın okulda öğle tatilinde 18lik Freja’yla spor
salonunun soyunma odasında yatmayı düşünen Ambjörssen soyadlı liseli bir
İsveçli değil de, ya peki beni neden dayısı 30 sene önce buraya göç etmiş, kendisi
de dayısının sayesinde gizlice geçen yıl kaçak girdiği Fransa’da bir camii
cematine sığınmış, onlar yüzünden iyice radikalleşmiş Faslı bir kıza aşık bir Fransız
değil de, peki ya beni neden, neden beni, beni peki ya, neden beni tanrım?
Paralel evrenleri de katarsam 13 katrilyon üzeri 23 tane
sıfır olasılık içerisinde neden bu hayat tanrım? Gerçi paralel evrenleri
katarsam iş sonsuz sayıya çıkıyor ama biz sonsuzluğu düşünmeyi bırakalı baya
oluyor.
Svglm, onlrca hyat içrsnden ndn bhen? Pff yha…
Neden tanrım? Bana verdiğin bu hayatı yaşamayı ben neden
beceremiyorum? Onlar nasıl beceriyor? Her gün etrafımda, yanımda, kıyımda
gördüğüm onlarcası nasıl beceriyor? Onlara bana vermediğin neyi verdin tanrım?
İşin komiği ne biliyor musun tanrım? Ben sana inanmıyorum
bile. İşin komiği ne biliyor musun tanrım? Sana en içten yazıları genelde
ateistler yazıyor. İşin komiği ne biliyor musun tanrım? Çünkü sen, sana
inananların kalbini kendi sevginle mühürlemişsin, senden başka hiçbir şeyi
sevemiyorlar. İşte bu yönleriyle sana çok benziyorlar tanrım. Sevgisizler...
İşin komiği ne biliyor musun tanrım?
Bu yaşamayı beceremediğim hayat inan sana çok benziyor.